İKLİM ve KÜLTÜR
Gündemi dolduran nice musibetle beraber, iklim diye bir gerçek var insanın hayatında. Mevsimlere göre yaşadığımız felaketlerden, baharın sadece mecazen değil düz meteorolojik anlamıyla da getirmediği güzelliklerden anlıyoruz.
Kuşlar; onlar da iklim krizinin mağdurlarından; göçe gecikebiliyor, üreme zamanını şaşırabiliyor, ölüyorlar, hatta bazılarının nesilleri de tükeniyor.
Daha birçok hayvan…
Birçok bitki…
Kendimizi kandırmayı ne zaman bırakacağız, isterse her türlü bize galip gelebilecek bir güçtür iklim. İsterse felaketlerle bizi zor durumlarda bırakabiliyor, isterse bizi sınayabiliyor; isterse yaşam tarzımızı değiştirebiliyor, isterse türlerimizi veya nesillerimizi yok edebiliyor.
İklim felaketinin yaratacağı felaketleri görmezden gelenleri ikna etmek zordur. İklim krizine iman etmeyen içine kapanmış, etrafını görmeyen toplumu ikna etmek zordur.
Güncel teorilerle iklim felaketini önlemek, en azından buna çalışmak dururken; dünyayı ve insanlığı felaketlere sürükleyecek durumlara isteyerek ve bilerek sürüklemek hangi mantıkla izah edilebilir.
Geçmişte olduğu gibi büyük ihtimalle neslimiz veya yakın gelecekte gelecek nesiller iklim değişiminden ötürü yeryüzünün radikal bir şekilde alt üst oluşuna tanık olacaklar, bunu tezahür etmeseler bile.
Biz, insanın sahip olduğu sermayeyi teorikte ve pratikte performans olarak gösteremezsek atalarımızın yaşadığı yok oluşları tecrübe etmekten başka bir birikime sahip olamayacağız. Dünyayı kurtaracak radikal değişimi sağlayacak kültürü hayat pratiğimize uyarlamadığımız sürece bu mümkün olmayacaktır. Rutin günlük yaşantımız içinde bir gün mutlaka yaşayacağımız felaketi günlük alışkanlıklarımız arasına hatta onlarla birlikte ölümü düşünmezsek usul usul buna doğru gitmekten kendimizi kurtaramayacağız.
İklim atakta, top ağlarımıza gitmek üzere çizgide duruyor. Golü ünlemek mümkün mü.
Hz. Nuh’ un iklim gelişmelerine göre geliştirdiği kültüre göre insanları ve canlıları kurtarma çabası bizi benzer bir uyanış için silkelemek için yeterli bir ibrettir.
Ya iklim krizini yaratmayacaksınız ya da kurtulan olmak için taraf olmak zorundasınız.
Kabullenmek veya başka bir yaklaşım benimsemekten başka çare yok.
Ekolojik duyarlılık kadar içsel güdülemeler de gerekli. Siz ne yaptığınızın farkında değilseniz başınıza gelecekleri de bilmiyorsunuz demektir.
Gerçeği saklamanın hiçbir anlamı yok; Nuh tufanı olacak.
Kimseye ölmeyeceğinin garantisi verilemez; sadece uzun yaşamanın, insan olmanın farkındalığı geliştirilebilir. Cennet vaadi kadar insanı ayık kafayla gerçeğe yatırım yapmaya istekli hale getirmek gerekir. Cehennem varsa ve suçlular burada yaşayacaksa; insanların canını yakan eylemler suç ise, bu sadece bir ihtimal olsa bile göz ardı edilmeyecek kadar önemlidir. Kaldı ki bir insanın yaşayacağı ömrü her ne olursa olsun, dünyayı ona cehennem gibi yaşatmak hangi erdem ile açıklanabilir?
Yaşanacak felaketleri bir fantezi olarak değerlendirmek mümkün olsa bile “yapabileceğim her şeyi yaptım” eylemi ahlaken kişiyi rahatlatmaz mı? Somut vakalar somut hoşnutluklar yaratır, somut sorunlara gözünü kapatmak soyut cezalar gerektirir.
Aslına ve nesline hıyanet muamelesi içinde olanlar boyun eğen ifritler olarak kötülüğün müessisi olacaklardır.
Beyhude kurtuluş ümitleri yayarak tufanın gelmesini ertelemek mahlesef mümkün değildir. Sular yükseldiğinde bir gemiye sığınmazsanız, sığındığınız hiçbir dağ hiç kimseyi kurtaramayacaktır.
İnsanlar arasında adil bir sistem yaratmak bir kriz önleme eylemidir, nefret duygularını kontrol etmek bir iklim eylemidir, canlılar arasında tür çeşitliliğini korumak ve asgari düzeyde bir yaşam mücadelesi vermek bir kültürdür.
Dünyanın ve evrenin kendini meşru müdaafa hakkı varsa ve bu müdaafa bir başarı ise doğanın organik tepkisini hak edecek günü beklemenin bir anlam yoktur, bu intihara davetiyedir, cinayet sebebidir.
Dünyanın sonu geliyor, onu seviyorsanız sevdiğinizi kurtarın.
Cehenneme inanmıyorsanız da, dünyanızı cehenneme çevirmeyin.