Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, bugün gerçekleştirdiği oturumda Suriye ve Filistin’e ilişkin kritik tasarıları görüşerek tarihi bir karara imza attı. Gündeme gelen ilk tasarı, Golan Tepeleri’nin hukuksuz işgalini tanımayı reddediyor ve İsrail’in Suriye’den çekilmesini talep ediyor. İkinci tasarı ise Filistin meselesine odaklanarak, 1967 sonrası işgalin sona erdirilmesini, iki devletli çözüm perspektifinin yeniden hayata geçirilmesini ve BM’nin Filistin’e karşı sorumluluğunun teyit edilmesini öngörüyor.
Oylama sonuçları, uluslararası toplumun konuya yaklaşımını açık şekilde ortaya koydu. Filistin tasarısında 151 ülke “evet” oyu verirken, İsrail ve ABD başta olmak üzere 11 ülke “hayır” oyu kullandı ve 11 ülke çekimser kaldı. Golan Tepeleri ile ilgili tasarıda ise 123 ülke “evet” derken, 7 ülke “hayır” oyu kullandı ve 41 ülke çekimser kaldı. Bu sonuçlar, dünya genelinde Suriye ve Filistin konularına ilişkin geniş bir konsensüsün yanı sıra bazı ülkelerin sert karşıtlıklarını da gözler önüne seriyor.
Karar, uluslararası toplumu İsrail’e baskı yapmaya çağırıyor ve 1967 sonrası işgalin sona erdirilmesi, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının tanınması ve Golan’dan çekilme gibi temel maddeleri içeriyor. Bu gelişme, BM’nin Ortadoğu’daki barış ve güvenlik konularına verdiği önemin bir göstergesi olarak yorumlanıyor ve bölgedeki jeopolitik dengeler açısından kritik bir dönemeç olarak değerlendiriliyor.
Filistin tasarısını hazırlayan ülkeler arasında Katar, Cibuti, Ürdün, Moritanya, Senegal ve Filistin’in kendisi öne çıkıyor. Tasarı, BM’nin uluslararası hukuk çerçevesindeki yetkilerini ve bölgedeki siyasi etkisini pekiştirmeyi hedefliyor. Uzmanlar, bu kararın hem Ortadoğu’daki mevcut dengeleri hem de uluslararası hukuk ve diplomasi açısından önemli bir dönüm noktası olduğunu vurguluyor.
Karar, yalnızca politik ve diplomatik boyutuyla değil, aynı zamanda halklar ve uluslararası ilişkiler açısından da geniş yankı uyandırdı. Uluslararası medya, devletler ve diplomatik temsilcilikler bu gelişmeleri yakından takip ediyor; kararın uygulanabilirliği ve etkileri üzerine analizler yapılıyor. Bu süreç, BM’nin kriz yönetimi, uluslararası hukuka uyum ve barış inşası alanındaki rolünü bir kez daha gündeme taşıyor.
